![]() |
||
logos *
felsefe.. bu sayfayı yapmaktaki amacım; ne tür bir hataya düştüğümüzü göstermek belki öncelikle.. ve başlık; felsefe.. ne alaka di mi..bunu sayfa dolmaya başladıkça anlayacağız işte.. 1 ne tür hatalar kovaladık kuyruklarında tuzakların hiç biri yürekten inanamadan koştuğuna herbirinin peşinden..ve hiçbiri anlatamadan derdini karşısındakine neden inanıyorum bunlara ya da neden inanmak istiyorum acaba..taptıklarım.. bilmek istemedik belki bu sorunun cevabını peki hiç düşündük mü; inanırken bunun nedenini sorgulayabilen bi kul olmamızı isteyebileceğini o tanrının.. Hiçbiri yürekten inanmadan secde etse bile bu cehenneme inanmak istiyor işte; peki şunu desek yerine; "hiçbi'zaman yalan söylemeden -kendime- secde ettim sana" diye dua edebilecek kaç cesur kişi var yeryüzünde..kimisi metafizik diyor; fizikötesi boşa oyalanmak diyor sade, sade kandırmak kendini diyor; peki şunu desek yerine; "hiçbi'zaman yalan söylemeden -kendime- galip geldim dinsel dürtülere" diyebilecek kaç yürekli ateist var yeryüzünde.. ne yani sade yalandan ibaret mi kendi düsturlarımız ya da kendi doğrularımız..? Bunu mu diyorum size? Kendi doğrularınızdan kaç yanlış çıkıyor bir nokta eksildiğinde; ya da bir noktadan sonsuz yalan geçiyor sanki erdem düzleminde..Kelime çok aslında anlatmak için ama erdem kalıplarında çok uyku hapi var yüzüsuyu hürmetine içilmiş vicdanın..Nesine göre anlatmalı ki hangisi vicdan hangisi yalan hangisi erdem ya da hangisi boktan..Sanki nesine göre anlatmam gerektiğini biliyorum da buraya bakan iki açık göz bulamıyıormuşum gibi geliyor bana.. sanki.. Özünde işin ; Buda'ya sormuşlar; tanrı misin? -hayır.. melek misin? -hayır.. peki nesin? -uyanığım.. ..Hemen kendini uyanık sayanlar diyecektir şimdi bu yazan kimse Buda yı öğretecek bize! Alakam yok ne özellikleriyle ne de öğretileriyle.. Ama tek alaka kurmamız gereken yer artık metafiziğe küfredip ya da bilimin tanrıyı öldürdüğünden bahsedip ağlamak olmadığını anlamak bence.. Ne bilim tanrıyı öldürüyor , ne de ellerdeki muskalar ispatlıyor gerçekliğini..Ancak gerçekten -yalan söylemeden yalan söylemiyorum diye- ancak gerçekten inanırsak birşeylere -en azından yalan söylemediğimize- ; işte ozaman gerçekliği güç kazanacak tanrının ya da savunduğunuz diğer değerlerin..Şimdi tekrar düşünürler bu en çok Nietzsche yi tanıtıyor Nietzsche ateist falan bu neyi vurguluyor bu yazıda acaba? Kimseye kabul ettiremesem de bence en dindar filozoflardan Nietzsche.. çok şükür.. ruhiderin
2 haklısın aslında yorumunda (900.ziyaretçiye) ; derimizin üzerinden çıkarınca etiketlediğimiz tüm nitel özellikleri ya çıplak kalıcaz ya da görünemeyecek kadar küçük galiba..Peki kayıp gençlik senaryolarının altında neden bu yatıyor olmasın zehrinde kibirinde ateistliğin ya da din fanatikliğinin..Sanki yalnızlık paylaşılmaz diyor içimin "içinde" bir köşe..Yani zehri silinmiyor melankolikliğin ya da bağımlı kalmanın her türlü kalitesiz acıya.. Ne demeli bilmem zehri girmiş artık kanımıza dürtülerin nasıl paketlenip yollanışı bilinçaltımıza..Sanki bu ayıp değil de, yaşamak dürtüleri; anlatmak ayıp hayır öyle bir hal almış ki artık evrimleşemiyoruz; yani hayvanlığı yaşayamıyoruz ki insanlaşalım.. Evet şaşırmayın ister kızın bana ama özellikle yapıyorlar bunu bize farkına varın; oyalıyorlar bizi "bize maymun dediler!" diye, bırakın bunları artık, daha maymun olamıyoruz bence bunun farkına varın..Elbette ki maymunlardan evrimleşmedik ama en azından kendi içimizde evrimleşelim Nietzsche ninki çok ütopik üstinsan kavramı ama en azından kusalım içimizdeki uyutan erdem haplarını..Kusalım ki biraz sancısını çekelim göğsümüzün; acısını hissedelim kusmanın; zehrin çıkışının birden.. İnsan ebedi sancısını çekmiş metafiziğin ya da bilinmezliğin ama bilinmek istenmesinin -ya da korkunun- bu yadsınamaz elbette ama nedeni bilinmez kimse merak edip de sormamış neden kusamıyor hiç papaz? Neden ilk emir "Oku!" olmuş ama neden Kur'an-ı Kerim hep vitrinin üstünde duruyor? ... ruhiderin
hep aynı taşa takılıyoruz belki metafiziğin çevikliğinde hataya düşüyoruz aslında öyle tuhaf bi esnekliği var ki sanki üzerime tam oturuyor katı fiziğe karşı bi kalkan olarak giydiğimde, ama metafiziksel düşünme tarzını benimsemeye başladığımda ise biraz sıkıyor boğazımı en azından eskisi gibi düşünemediğimi hissediyorum sanki bir tür bataklık gibi çırpınmamak gerekiyor daha fazla biran önce çıkarıp atmak tek çare..işte burada metafiziğin esnekliği devreye giriyor işte tüm tinsel ve dinsel dürtülere yepyeni bir yaklaşımla -yavaşça- yaklaşmak gerekiyor yeterince esneterek ama koparmadan; tüm metafizik kuramların -tanrı, tin, din; ruh ve ebediyet ve dahası ebedi kurtuluş vs..- işte tam bu kavramlara doğru esneklikle yaklaşmak yani metafizik kuralların fiziksel karşılıklarını aramak gerekiyor bence..İşte metafiziğin çevikliği burada yıkılıyor adeta her metafizik kurala bir fiziksel kural denk düştüğünde diz çöküyor metafizik -fizikle beraber- düşünce gücünün önünde..Ve bu yüzden artık diz çökmekten vazgeçmeli insan -yeterince yapmadı mı bunu zaten- fizik ve metafiziğin mengenesinin önünde. ruhiderin
Ve neden dürtü'nün adı dürtü'dür hiç düşündünüz mü.. Çünkü dürtü konumundaki varlıksal öğeler bizim tarafımızdan öyle güzel yadsınırmış gibi yapılır ki işte o gibi bilinçaltı denilen lağım oluşur..Ve burada toplanan bu hayvani duygular sürekli insanı farklı yollarla dürtmeye başlar .. Mideniz bulanır, ama kusamazsınız.. Çünkü onlar midenizde değildir..Hatta nerede olduklarını da unuttuk çoktan.. Ve anlatırlar dini dürtüler vicdanda; ahlaki dürtüler kalbinizde, vs..Koca bir yalandır hepsi; gerçeği şudur ki; -bu tinsel varlıklar dürtü olarak kaldığı sürece- dini dürtüler korku hormonu nerde salgılanıyorsa o bezde, ahlaki dürtüler tüm menfaatii ilişklileri beynin hangi kısmı düzenliyorsa orada vs..Tabi onlar dürtü oldukları sürece; yani isimlerini hakettikleri ya da buna mecbur bırakıldıkları sürece.. İşte insani dürtülerin tarihsel oluşumu ve gelişimi budur, tabi nekadar insani olabiliyorsak.. ruhiderin 5 Eskiye dair ne varsa "tinsel somut ruh"a -ben sağlıklı bir bedene böyle diyorum- etki edebilen ne tür bir kıvılcım olursa olsun ne dediğimizi bilemeyinceye kadar önem taşımıyor farkına bile varamıyoruz en sonunda yalnızlığa yakından bakınca farkediliyor uzaktan değil; ne varsa kıymete biniyor kadri yeniden biliniyor -işte- aslında kadri bilinmiyor bunun farkına varın onun hiçbir kadri yoktu başta ve hiç de olmadı; "insan o vicdani dürtüleri" mekanizmasının pimini çekiveriyor aniden ve alevleniyor bütün eski aşklar eski menfaati duygular; eski zevkler ve eski dostluklar.. Neden mi? söyledim ya; dürüstlük naraları atılmaya başlandı çoktan; ve ünlü bir söz var ki ; özetliyor sanırım; diyor ki " böyle durumlarda insanın vicdanı; onu ısırırken, öper.. " ruhiderin 6 Isıran vicdan kuruntusu elbette ki sınırları zorlayacaktır bakın kuruntu dememden belli değil mi aslında..Aslında bütün hakimiyeti yitirdiğimiz o yüce an başlıyor platon kabullenememiş sanırım insanın başta hiçbirşey bilmediğini ve idea teorisini türetmiş bilmem hangi ereksiyonda...Yoksa üretmiş mi demeliydim.. Bize öğretilen mi acaba kutsal olan yoksa öğrenmeye çalıştığımızı mı izlemek tanrının en mutlu anı kimbilir..Öğrenebilmek elbet kutsaldır ama duvardaki çivi yazıları bence en kutsalı en azından darbeler var her kelimenin hatta her anlamlı harfin başında ..Bir mağarada beklemek de bir öğrenme yöntemidir elbette bir çoğu böyle yapmış akıllı insanların en yüce bilgiler en sert migren krizlerinden çıkmış elbette.. -Çan sesleri de diyolar buna ama kimbilir- Ama en azından bilinebilecek olan "en azından" olandı yani enazından olanı anlamak ve onu yüceltmekle başladı ilk başta o hazıra konma kavramı daha doğmamışken insan..Dürtüler neden dürtüler demiştik dürtü'm demek kolay aslında - ha eskiden zordu bakın bu - ama şimdi teknoloji geliştikçe ne alakadır bilemem yalanlar da dallandı budaklandı artık benim bilinçaltım derken bile bilinçatında olduğunu hissettirmiyor kendine insan..Vicdan içinde vicdan gibi..Daha büyükçe vicdan azaplarından kurtulabilmek için insan onun içine bi vicdan daha enjekte etti -yine o büyük vicdana çaktırmıyormuş gibi yaparak elbette- ama hani diyorlar ya yalan içinde yalan diye..en azından yalan içinde yalan varken bunun da yalan olup olmadığı hakkında bi şüpheye düşmeyecek kadar oyalanıyoruz kendi orjinal yalanlarımızla..belki de her yalan başka bir yalanın kundakçısıdır aynı zamanda; her yalan kendi yaşam mücadelesini veriyor insanda bu kesin; peki neden? Çünkü her dürtü -ve onun yalanları- kendi zevkini varedebilme amacıyla yaşar insanın içinde.. Ve öpücük de kondurur en sonunda o pis yanağa..Ve uykunuz gelir.. ruhiderin 7 Şu ünlü ilham kaynağı; yalnızlık..İnsana nasıl bi' güç bahşedilmiş ki bu konuda böylesine güçlü morfinleri hiçbir alet kullanmadan üretebilyor hem de oturduğu hatta sadece 'baktığı' yerden; nesine göre anlatmam gerektiğini bilemediğim başka bir konu özütü aslında o garip et yiyen çiçekten insanın içindeki, kim ister ki zaten böyle yapış yapış bi' felsefeyi böyle iğrenç kokan bi' çiçeğin soymuğundan.. Ama nesine göre anlatmalı diye soruyorum kendime hala çünkü içimde de yenilen bişeyler var sanki bu iğrenç -ama güzel- kokuya: Acıya bağımlılık.. Hep şikayet etmek isteyen güçlü bir tin ve dolu dolu çalışan bi' beyin.. Filozofların iki temel yapıtaşı sanırım.. Şikayet edilen şey; yalnızlık..Bağımlı olunan şeyse; yalnızlık..Sanki ikisi farklı şeylermiş gibi geliyor konuya daha iyi yoğunlaştığımızda çünkü düşünür öylesine farklı nedenler yaratır ki şikayet etmek için bu iki aynı -ama ayrı- konuya..Ve etrafa bakın; hep -et yiyen- bulunur mutlaka birininizin belleğinde -ya da midesinde- mutlaka yemiştir -paylaşmıştır birinin yalnızlığını- birinin etini hiç acımadan ve bundan hoşlanıldığını bilerek .. ruhiderin 8 En iyisi kendi sloganlarımız kusmak kursağımızdan..Biriktirmişiz hepsini; zamanı gelince -ya da zamansız- kullanmak için.. peki neden? Çünkü ezbere yaşamak daha kolay.. Ezbere felsefe yaptılar bazıları yüzyıllarca ve ancak böle bir felesefe okulda müfredata konabilirdi - ki koydular.. - İyi ve kötü.. iyi ve kötü bizim kendi - toplumsal yani menfaati - konularda ki buna tarih kitaplarında çok rastlanır ve öğretmenlerin cümlelerinde, iyi ve kötü, evrensel çıkar arayışlarımızın terbiyesizlik kokan iki ürünüdür baskın devletler ya da bırakın devleti baskın felsefeciler olarak..Ve en büyük terbiyesizliği bir şeylere iyi ya da kötü sıfatını yapıştırarak yapıoruz, çok sevdiğim bi filozof şöyle derdi bu konuda; "sen bu konuda hüküm vermeye yeterince haklı mısın?" hayır değilsin.. Ve hiçbir zaman olmazsın. Çünkü iyi ve kötü yoktur; hiç de olmadı böyle birşey, bu kavramlarda çok fazla şeker var yine aynı adamın dediği gibi.. Ki bakın, dünyada herşey bir çemberin üzerindedir ve bu yüzden herşey bir ve tektir, evet; ki bundan dolayı her konu; her kavram birbiriyle bağlantılıdır tıpkı matematik gibi, bu basit bir denklemin üzerine çöreklenmiş dört işlemler olmasa da; çözmek bu kadar insan gücü istemiyor aslında; çözmek biraz düşünmek gerektiriyor ..ama çerçeve dışında düşünmek..iyinin ve kötünün dışında..Tıpkı din konusunda olduğu gibi; tıpkı egomuz gibi, tıpkı yalanlar gibi..hepsi aynı çemberin üzerindeler..Ve üç nokta hakkında bir iki cümle etmek isterim.. Üç nokta; benim sana doğruları söylememi hep engelliyor sen benden bana üç nokta uzakta oldukça. Böyle diyor egom bana. ruhiderin 9 Nietzsche'den bahsediyor çok sevdiğim bi' edebiyatçımız bir çevirisinin önsözünde..Diyor ki, Nietzsche yi anlamak için; onun cümlesinin aklımızda uyandırdığı ilk anlamını, ilk karşılığını yadsımamız gerekiyor ..Çünkü Nietzsche kesinlikle ilk anlamından bahsetmiyor..Ki ilk onun bu metaforundaki "ilk anlam" deyişinden yaralanarak ideolojilerini oluşturan bir çok ünlü insan var.. Hitler gibi.. Bundan dolayı Nietzsche okuyan insanlardan bir kısmı gerçekten insanlık için büyük tehlike oluşturuyor bence..Çünkü bir çoğu Nietzsche'yi doğru anlamıyor örneğimde olduğu gibi..Ama bunun yanında Sigmung Freud gibi adamlar da var Nietzsche hayranı, okuyucusu olarak..Demem o ki; bir yazının -ki bu yazı gerçekten derin anlamlarla donatılmışsa- sadece okunması yetmez..Onunla bütünleşmek gerekir..Buradan nereye gelicem bakın; ilk anlamdan, anlamın derinliğinden, arapçasından türkçesinden bahsediyoruz..Evet anlamıyoruz..bakın ciddiyim anlamadan okuyoruz..Kur'andan bahsediyoruz; benim tanıdığım öyle büyük tefsirciler var ki; ciltlerce tefsir yazıp en sonuna şu notu düşmüşler- yıllar önce- ; "okuyanlardan dileğim odur ki; bu yazdıklarımı Kur'an'la kıyaslamaya kalkmasınlar (Elmalılı Hamdi) "... ruhiderin 10 Güç ve özgür irade_ .. Bu iki olgunun; bizzat üzerimizdeki gücünü hiç düşünen var mıdır acaba? Şimdi insanın göğsünü kabarta kabarta söylediği bir cümle vardır; "bu benim özgür iradem".. Hayır, "güç ve özgür irade" kelimelerinin bizim üzerimizde gücü ve özgür iradesi.. (Zaten bize "indirelenin" de manası burada aslında nefsimizle ilgili olarak..) İnsan bir fikri savunurken önce beline dolar kollarını yavaşça..Daha sonra boynuna..Boğana kadar bırakmak istemez; ta ki o kör bıçak çekilene kadar karşı taraftan; "bu senin özgür iraden! " .. En şekerlisi en afyonlusudur bu istenç pastalarının ve bıkmadan yiyebilirsiniz bundan; ta ki sizden birşeyler eksildiğini anlayıncağa kadar..Ama endişe etmeyin; pek anlamazsınız.. ruhiderin 11 Ve işte en büyük silahıdır içindeki şeytanın insanın; en yenilmez kahramanı işte bu kelimeler; senin gücün bu der gibi gelir sana aslında ama işin gerçeği şöyledir; benim gücüm aslında üzerindeki, ki gücünü senden alıyor işte böyle, gücün sandığın şeyden, ahmaklığından.. ruhiderin 12 Samimiyet; öyle ki yarım metre suda boğulur -kendi adını duydukça çırpınmaktan- bu kavram; ve öyle acı acı inler ki en sonunda boyun eğer önünde her türlü vicdan mahremiyeti..Hiç bir mahremiyet dinlemez ve bundan dolayıdır ki biraz da küstahlık vardır bu çekiciliğin içinde, her iltifatta ya da her yermede olduğu gibi; bitmek istemez kimse böyle bi ereksiyonun tabiki de..En acı inlemeler de burada devreye girer "-samimiyim!" sözcüğünün içinde gezinir aslında "-bunu diyecek kadar samimiyetsiz olamazsın!.." demeli böyle diyenlere; en sonunda yine boğulur insan o kendi yarım metre vicdan salyasında işte..ve inanmazsınız; o, zevk alır bundan.. ruhiderin 13 En samimi duygular onlaradır; uçurumun kenarından size bakanlara(!) -siz düşmeden evvel- ; yine en samimi duygular onlaradır, siz düşmeden önce elini uzatmayanlara (evet evet)..en samimi duygular onlaradır; sizin için en doğru olduğunu düşündüğünüz insana (e tabiki di mi)ve en samimi duygular onlaradır o kişiden ayrıldığınızda.. en samimi duygular onlaradır; yatakta..ve en samimi duygunuz mu gerçek yoksa diğer en samimi duygunuz mu acaba? ya da en azından biri gerçek olsa keşke? evet samimiyet diye bişi var mı acaba..? beni anlayan var mı acaba?Ya da bu kadarını kaldırabilen gerçeğin? ruhiderin
**
|
|